Aha Da Geldim, İlk Gün

Eveeet hoşgeldiniz… Yazılarım boyunca bahsettim ama burada yeri gelmişken yine söyleyeyim. Siz şimdi gelmek uğruna girişilen onca çaba ve uğraştan sonra vadedilen topraklarda huzura kavuştuğunuza inanıyorsunuz. Ama durun. Her şey daha yeni başlıyor. Bir yandan aşırı keyifli ve huzurlu, bir yandan da savaşın dibi bir sürece başlıyorsunuz.

Neyse hepsini kendiniz keşfedeceksiniz zaten. Ben burada yalnızca ilk gün başınıza neler gelebilir ondan bahsedeceğim.

Uçaktan indiniz. Bazılarının self service alanlarında pasaport işlemlerini hallettiğini ve ilerlediğini görebilirsiniz. Siz buradan geçmeyeceksiniz. Kalabalığı takip edip normal, bildiğimiz insan pasaport memurlarının olduğu yere gidin. Buradaki abiler pasaportun yanında sizin şu uçakta doldurduğunuz kağıdı da alırlar (o ne derseniz, hadi hemen “Şehir de tamam, sıra şimdi hazırlıklarda” yazıma). Sonra üstüne bir harfler çizip verirler. Bunun hep havaalanı çıkışında kontrol gerekip gerekmeyecegine dair bir işaret olduğunu düşündüm ama hala gizemini çözemedim. Burada vize çıktısını sorma ihtimalleri düşük ama yanınızda olsun yine de. Neyse kağıdınızı, pasaportunuzu verdiniz. Onlar baktı size geri verdi, sonra da tıpış tıpış ülkeye adım attınız. Valizinizi alıp kapılardan çıkarken yine size o kağıdınızı soracaklar ve galiba rastgele arayacaklar. İki senede beş kere ülkeye giriş yaptım (amma da çokmuş), hiç birinde aranmadım. Ama şans bu.

Neyse efendim ülkeye adım attınız diyorduk. Şimdi ben ilk havaalanını terk etmeden bir operatör bayisi bulup hattımı almıştım. İlk gün için internet paketiniz yoksa öneririm. Bir de yine bu operatör noktalarında değiştirici-dönüştürücü satılır. Yoksa elinizde bir an önce edinin.

Havaalanında başka işiniz olmaz herhalde. Hostelinize, evinize gitme vakti geldi. Sizi alacak bir tanıdık, bir eş dost yok ise, ya Uber ya da trenle ulaşımınızı sağlayabilirsiniz. Taksi de var da işte, bence gerek yok. Uberciyseniz, bildiğiniz uygulamayı açıp adres girip çağırın. Tek çetrefilli nokta Uber’in alış noktasını bulmak. Ancak onlara tahsis edilmiş bir bekleme alanından alım yapabiliyorlar havaalanında. Ana binayı terk ederken oklarla sizi bu alana yönlendiriyorlar. Sarı alan mi neydi, şimdi hatırlayamadım. Eğer toplu taşıma kullanacaksanız aracınız tren. Sydney havaalanı ulaşımı konusunda diğer şehirlerden farklı, ve baya iyi, trenle 15 dakikada şehirdesiniz. True story. Yani aşırı kolay. Fakat çok iyi. (Abarttı.) Tren için de okları takip edin. Trene girmeden Opal (yani akbil) satış noktası görürsünüz, buradan Opal’inizi edinin, paranızı yükleyin. Sonra şehre doğru giden trene binin. Şehre doğru giden ‘central’ tarafı olur. Kalacağınız yere göre ineceğiniz durağa falan bakarsınız da eğer hostelciyseniz tahminim ‘central’ durağına yakın olduğu yönünde olur. Onun dışında da Central’dan kalkan baya bir toplu taşıma aracı var. Bir şekil yolunuzu bulursunuz. Eğer Central’da iniyorsanız, burası baya büyük bir durak. Hangi kapısından çıktığınız kritik. Haritaya bakın.

Uyarmakta geciktim fakat bu noktaya gelene kadar trafik tersten aktığı için aklınızı da bir kaybettiniz. Aman diyim yürüyen merdivende yürümeden duracaksanız solda durun, SAĞDA DURMAYIN. Tekrar ediyorum sağda durmayın. Ola ki kaldırımdan falan yürümeniz gerekti, yine tersten yürüyün. Açıkçası ben uzunca bir süre içimden “sağdan git hep sağdan kaldırımın sağından” şarkısını söyledim. Sonra he sağ diyor benim soldan yürümem lazım diye kendimi düzelttim. İşte hayat bazen çok zor.

Neyse hostelde bırakmıştık en son. Diyelim yolunuzu da buldunuz, kalacağınız yere geldiniz. Şimdi siz aç susuzsunuzdur. İlk akşam biraz keşfetmek zor olacaktır sanıyorum, ondan layığıyla KFC, McDonalds falan arayabilirsiniz etrafta, heyecana gerek yok. Yok illa Michelin yıldızlı restoranda yiyecekseniz de tabi sorun soruşturun siz. İçecek su vs ihtiyaçları için ya büyük marketlere gidin, Woolworths ya da Coles, ama bence gerek yok ilk gün, direk her köşe başındaki convenience store’lardan alın gitsin.

Şimdi bir de özellikle Central ya da CBD’de (Central Business District olur kendisi, şehir merkezi demek) kalıyorsanız, ilk dışarı adım attığınızda kendinizi Asya’da hissedebilirsiniz, korkmayın yanlış gelmediniz, hala Avustralya’dasınız. Yeri gelmişken hemen ırksal notumu düşeyim. Avustralya Çin’e yakın konumu sebebiyle buradan hem çok fazla göç hem de turist ve öğrenci alır. Central’ın yakınları Çin Mahallesi’ne ve okullara yakınlığından dolayı da bu nüfusun en çok görüldüğü yerlerdir. Ama ilerleyen zamanlarınızda keşfedeceksiniz ki Asya’dan gelen ailelerin ikinci/üçüncü nesil çocukları artık burada. Onlar zaten senden benden, hadi bizi geçtim sarışın uzun saçlı sörfçülerden bile daha Avustralyalılar. (Çin Mahallesi’ndeki dumplingler de EFSANE ama o konuya sonra gireyim.)

Ne diyorduk, geldiniz, hostelinizi buldunuz, yerleştiniz, karnınızı doyurdunuz, suyunuzu içtiniz. E sizin karnınız tok, sırtınız pek. Hadi artık uyuyun yorulmuşsunuzdur. İyi geceler.

%d bloggers like this:
search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close