New South Wales (Sydney)

Avustralya’nın olayı şehirleri olmamasına rağmen bence ilk görülmesi gereken yerlerin başında Sydney geliyor. Çünkü kendisi ikonik Avustralya. Ayrıca 55 milyon kere söyledim muhtemelen ama çok çok güzel bir şehir. Bence yani.

Hemen size nereler görülür anlatmaya başlayacağım. Fakat önce şunu söyleyeyim Sydney baya pahalı bir şehir. Dünya standartlarına göre pahalı olmasının yanında Avustralya’nın da en pahalı şehri. Bu nahoş bilgiden sonra gelelim görülecek yerlere. 

Circular Quay

Her şeyden evvel burası Sörkılır Kiii. Şimdi adres falan sorarsınız ne diyeceğim diye düşünmeyin. Sonracığıma burası şehrin en turistik bölgesi. Çünkü Opera House ve Harbour Bridge buradan görülür. Ayrıca sizi şehrin diğer noktalarına taşıyacak (misal Manly Beach) vapurlar buradan kalkar. Opera House için içini gezebileceğiniz turlar mümkün, ama gerek var mı derseniz bence olmasa da olur. Ya da isterseniz Opera House içindeki restoranda yemek yiyebilirsiniz. Biraz fazla “fancy” bir aktivite ama istediyseniz canınız sağolsun. Ben size bunun yerine Opera Bar’da (Opera House’un önü hemen) bir şeyler içmenizi öneririm. Bir yanınızda Opera House bir yanınızda Harbour Bridge, içkinizi yudumluyorsunuz. Oh mis. Hadi size bir de bonus öneri. Eğer Opera Bar’a giderseniz truffle oil ve parmesanlı patates kızartması yiyin. Harbour Bridge içinse genelde uzaktan görmek yeterli. Yok bana yetmez derseniz, yaya yolu üstünden geçer, şöyle bir yürüyebilirsiniz. Veya turlarla üstüne (en tepesine) çıkabilirsiniz. Bu baya turistik ve pahalı bir aktivitedir yalnız. Bu bölgede bir de Opera House’un yanında Royal Botanical Gardens vardır. Orada da bir yürüyün. Şöyle Mrs Macquaire’s Chair’a kadar yürüyün. Hatta yol üstünde bir yerlerde oturun. Hatta Busby’s Bar’dan kahvenizi/içkinizi alıp öyle oturun. Royal Botanical Gardens’ın içinde Art Gallery of New South Wales vardır, müzeciyseniz bir uğrayıverin. Bunlar dışında Circular Quay’de ne yapılır derseniz de genel havasını soluyun. Müzeciler burda Museum of Contemporary Art da var, onu da görüverin. Son olarak da Messina’da bir dondurma yerseniz tamamsınız. Bu buraların dondurmacı zinciri. Ben pek severim. Siz de bir tadıverin derim. 

Bondi – Coogee Beach

Yani Bonday – Kucii. Bondi, daha da spesifik olmak gerekirse Bondi Icebergs Avustralya’nın en ikonik görüntülerinden biri. Hani şu okyanus kenarı havuz. (Bu havuzlar Avustralya genelinde baya bir yerde olmasına rağmen en popüleri Bondi’daki.) Benim de Avustralya’ya gelmeden masama koyup aylarca baktığım görüntü. Neyse duygular şelale meselelerine girmeden burayı anlatayım hemen. Bondi Avustralya’nın en popüler beach’i desem yalan söylemiş olmam. Sörfçüler, cankurtaranlar, okyanus havuzları ve dalgalarıyla tam bir klasik Avustralya beach’idir kendisi. Muhakkak görün. Hatta Bondi’yla yetinmeyin, Coogee’ye kadar yürüyün. Bu yürüyüş yolu okyanus manzaralarıyla dolu, üzerinde bir kaç tane beach barındıran dünya güzeli bir yol. O kadar yürüyüşten sonra da bir oturup rahatlamak isterseniz, yolu nerede bitirdiğinize bağlı olarak iki öneri vereyim size. Eğer Bondi’dan başlayıp Coogee’de bitirirseniz Coogee Pavilion’a gidin, en üst katında bir şeyler için. Eğer Bondi’da bitirdiyseniz de The Bucket List’e gidebilirsiniz. Bir de size bir iki (gereksiz) ek bilgi. Bondi’da özellikle North Bondi, yani beach’in kuzey ucuna doğru, aşırı kaslı/kasıntı veyahut cool insanları bulmak mümkündür. North Bondi kısmına gelmeden hemen önceki parklarda gösteriş yapanlara rastlanır. North Bondi’ın bir diğer özelliği günbatımının güzelce izlenebilmesidir. Bir diğer ek bilgim ise yerellerle alakalı. Bondi’da yaşayan yerel insan çok olmasına rağmen, bölge çok turistik olduğu için Tamarama ve Bronte (Bondi’dan bir sonraki beachler) ve Coogee bir tık daha çok tercih edilir. 

CBD (Central Business District)

Burası ikonik öğeler barındırdığından değil de şehrin havasını yansıtması bakımından görülesidir. CBD demekle neyi kastediyorum peki? Şehir merkezi, gökdelenleri kastediyorum (ve şehirdeki başka üç beş şeyi de buranın içinde anlatıyorum). Burası haritada Circular Quay ile Town Hall arasında kalan bölgedir. Pitt Street üzerinden yürünebilir. Yolda Martin Place görülür. Martin Place’in Matrix’teki kırmızılı kadın sahnesinin çekildiği yer olmasının dışında pek bir olayı yoktur ama göz ucuyla da olsa görülse iyi olur bir yerdir. Buraya yakın bir rooftop bar bulunur, kendisi O Bar olup, durduğu yerde dönen bir yer olması bakımından hoş manzaralı bir mekandır. Sonracığıma Pitt Street üzerinde ilerledikçe Westfield kulesine varılır. Buraya çıkmak yine turistik aktivitelerden ama bana çok turistik geldiği için ben hiç yapmadım. Daha da ilerledikçe QVB yani Queen Victoria Building’e varılır. Burası eski görünümlü bir yapı olup içinde lüksçene markaların mağazalarını barındırır. Bir girin görün, hatta altındaki Jet Cafe’de bir kahve için. Bu kafe servisiyle olmasa da lokasyonuyla göz doldurur. QVB’nin önündeki Queen heykeline arkanızı verip sola doğru yürüyecek olursanız Hide Park’a gidersiniz. (Havalı havalı arkanı ver sola dön falan dedim de siz haritadan bakın.) Burası şehir içi bir park olup bizim gibi Türk çocukları için oldukça etkileyiciyken pek çok batılı için yeteri kadar büyük olmayan bir park. Bu parkta bir Anzac Memorial ve Atatürk anıtı bulunur. Bir de diğer ucunda St Mary’s katedrali vardır. Katedral hepi topu 200 yıllık bir bina olmasına rağmen Sydney’in en eski yapılarından biridir. Güzeldir. Oraya da bir giriverin. Tekrar Queen heykeline dönecek olursak da bu sefer arkanızı verip sağa doğru yürüyünce Darling Harbour’a ulaşırsınız. Burası da bir diğer turistik bölgelerden. Şöyle bir çevresinde yürüyüp, restoranlardan birinde bir şey yiyebilirsiniz. Hatta hazır eliniz değmişken Barangaroo’ya kadar yürüyebilirsiniz. Burası da Darling Harbour’la benzer doku da ama bir tık daha lükse kaçıyor olabilir, sadece bir tık. Barangaroo çevresinde biraz parklarda oturayım dinleneyim şöyle azıcık da manzara göreyim diyorsanız adresiniz Observatory Hill. Darling Harbour’a dönecek olursak, burada bir de Sea Life Aquarium ve Wild Life Zoo bulunur. Sea Life bence güzel, görülesi. Wild Life Zoo’ya da asıl hayvanat bahçesi olan Taronga Zoo’ya gidecek vaktiniz yoksa gitmenizi önerebilirim. Bir de gazinocuysanız buraya yakın Star Casino vardır, uğrayabilirsiniz.

Taronga Zoo

Buraya gidin. Ben gitmedim ama siz gidin. Dediğimi yapın yaptığımı yapmayın. Ben Avustralya’yı gezdim, hayvanları doğal ortamlarında gördüm havalarına girip gitmedim de herkes diyor baya güzel diye. Özellikle sadece tatil amaçlı geliyorsanız muhtemelen çok fazla doğada bulunmaya vaktiniz olmayacak, ondan muhakkak gidin, bir seferde tüm hayvanları aradan çıkarın. 

Manly Beach

Sydney’in bir diğer ikonik beach’i. Vapura atlayıp gidiyorsun. Şehre yakın olmasına rağmen (Bondi’a göre uzak) bir tatil köyü havası var. Bondi kadar turistik değil diyebilirim. Ben ilk geldiğimde Bondi’cıydım, Manly’i pek sevememiştim. Şimdi tam tersi, oo Manly aşağı Manly yukarı. Çok fazla vaktiniz yoksa burayı pas geçebilirsiniz. Varsa vaktiniz görün derim. Şöyle vapurla gidip bir deniz havası, beach kenarında yürüyüp lokal Sydney havası alırsınız. Bir de akşamüstü Manly wharf’taki bar/publardan birine giderseniz içkinizi yudumlarken günbatımını izlersiniz. Çok fazla vaktiniz varsa da Bondi-Coogee’ye benzer Spit-Manly yürüyüşünü yapabilirsiniz. Bu daha çok Sydney’de şöyle minimum iki haftası olanlar için ama. Bu kısmı kapatmadan bir de gereksiz bilgi vereyim. Sydney’de bir ‘Northern Beaches’ konsepti var. Cool insanların yaşadığı, chilled yaşam tarzının olduğu, 3 yaşındaki çocukların bile sörf yaptığı bir bölge diye düşünün. Bu bölge Manly ile başlayan kuzeye doğru giden bir takım beach’ler çevresine deniyor. Manly yine görece turistik kalıyor içlerinde ama sonra söylemedi olmasın.

The Rocks

Burası Circular Quay’in solunda kalan bölge. Hazır oraya gitmişken burayı da bir görün. Burası ilk göçmenlerin yerleştikleri yerlerden biri deniyor ve eskimsi bir havası var. Şöyle bir sokaklarında gezebilirsiniz, barlarda oturup yemeğinizi yiyip içkinizi içebilirsiniz. Eğer bir cuma ya da haftasonu gittiyseniz markete de denk gelirsiniz. Pazar misali sokaklarda kurulan standlarda yemek ya da hediyelik eşya bakabilirsiniz.

Görülesi lokal yerler

Sydney’in dokusunun hissedilebileceği, çok fazla turistik olmayan, lokallerin sosyalleşmek için gittiği mekanların bulunduğu yerler diyeyim size. Hani illa görmek zorunda değilsiniz ama şöyle bir şehri hissedeyim derseniz diye ben size yine tavsiyelerimi vereyim. Aklımda üç semt var buranın altına düşebilecek: Newtown, Surry Hills ve Paddington. Newtown Sydney’in hipster bölgesi. Kafeler de çokça ama ben buraya daha çok publara geliyorum. Courthouse en popülerlerinden. Bir de Mary’s var. Pub ama asıl burgerleriyle meşhur. Ay bir de burada Black Star Pastry var. Girin çilekli karpuzlu kekten yiyin. Karpuz-peynirden sonra karpuzun en iyi kullanıldığı yiyecek olabilir. Bir diğer semt Surry Hills. Nişantaşı diyemem ama Newtown’la karşılaştırınca Nişantaşı. Burada benim de bilmediğim çok fazla cool mekan var. The Clock’a çok giderdim vaktiyle ama daha güzel yerler var bence. Crown Street ana caddesi. Şöyle gidin bakının. Son suburb de Darlinghurst. Yine Crown Street, Oxford Street, Riley ve Stanley Street civarlarında hoş yerler var. Benim restoran favorim Brick Lane, kafe favorim de Ampersand. Bu bölgede yer alan Oxford Street ise LGBT cennetidir. Bankalardan süpermarketlere her yeri rengarenk görebilirsiniz. Bu sokak ayrıca Sydney’de Mardi Gras’nın yapıldığı yer olur. 

Daha fazla deniz kenarı

Yine aşırılar aşırısı turistik olmayan, bolca vakti olanların gidebileceği güzel deniz kenarı yerlerden bahsedeyim isterim size. İlki Kirribilli bölgesi. Bu hala biraz turistik olabilir aslında. Harbour Bridge’ten karşıya geçin, köprüyü geçince sağa dönün, yolda şarabınızı alın, Dr Mary’s Lookout Reserve’i bulun, Harbour Bridge ve Opera House’u karşıdan izlerken şarabınızı için. Ya da köprüyü geçince sola dönün lunaparka gidin. Diğer bir bölge de Elizabeth Bay’den Watsons Bay’e kadar giden bölge. Sydney’in en pahalı evlerinden bir kısmına bu bölgede rastlanır. Deniz kenarı parkından beach’ine kafesine baya güzel yerler barındırır. Fakat zaman kısıtınız varsa önceliği Watsons Bay’e verin derim. Watsons Bay Boutique Hotel’e gidin ve günbatımını izleyin. 

Central

Burası pek gezilmesi gerektiğinden değil de ihtiyacınız olur diye. Bir de bir iki ufak tip vereyim diye. Burası ana durakların olduğu yer. Bir şekilde buradan geçmeye ihtiyacınız olabilir. Olmazsa da bu bölgeye iki şey için gelmek isteyebilirsiniz: Dumpling ve Paddy’s Market. Çin Mahallesi buraya pek yakındır. Ben öyle çok aman Çin Mahallesi illa göreceğim kafasında hiç değilim. Ama Thomas Street üzerinde (Paddy’s Market’in hemen yanı) yan yana üç tane öyle dumplingçi var ki aklınızı başınızdan alır. Bir de special eggplant yapıyorlar ki bir patlıcanın tanrı seviyesine ulaşması diyebilirim. Peki Paddy’s Market’ın olayı ne derseniz de hediyelik eşya almayacaksanız hiç bir olayı yok. Ama alacaksanız, o zaman alt katındaki pazarımsı yerde en ucuz hediyelik eşyaları bulursunuz. (Ben Türkiye’ye gelirken hediyelik eşyalarımı hiç burdan almadım tabi ki, hep Circular Quay’ın ordaki en pahalı yerlerden aldım.)

Gece Hayatı

Aha da geldik uzmanlık alanıma. Şaka yapıyorum tabi ki. Kimse ciddiye almadan söyleyeyim. Gece kuşu hiç değilimdir. Ama şehri de iyi keşfettim şimdi bir iki cool yer de bilirim. Ben size bildiklerimi sıralıyorum ama siz çılgın particiyseniz kendi araştırmanızı yapın. Her şeyden evvel New South Wales eyaletinde çok yakın bir zamana kadar lockout diye bir şey vardı. Yani gece bir saate kadar bir mekana girebiliyordun, o saatten sonra içerdeysen kalabiliyordun ama dışardan yeni gelemiyordun ya da çıktıysan bir daha geri giremiyordun. Hal böyle olunca da gece hayatı çok renkli değildi ve pek gelişmemişti. Ee bu kural da yeni kaldırıldığı için hala da gelişmemiş aslında. Yine de sıfır değil ama. Gece kulübü tadında bir yer bakıyorsanız Ivy ve The Argyle vardır, Establishment Bar da bu listeye girebilir. Ben The Argyle’a bir tık daha yüksek puan veririm ama yine diyorum bu konuda uzman hiç değilim. Bunlar dışında da iki güzel grup bulunuyor: Rooftop ve underground barlar. Rooftop barlarda kişisel favorim Blu Bar. O Bar da baya güzel. Underground yerler de oldukça popüler ve güzel. En popülerleri The Baxter Inn (aynı zamanda bir viski bar), Barber Shop (gerçekten bir berberin içinden geçerek giriyorsunuz), Palmer & Co (20’ler stili), The Lobo Plantation ve The Soda Factory. Akşam içkinizi de adında ‘hotel’ geçen herhangi bir yere girip içebilirsiniz, kendileri buraların pubları.   

Blue Mountains

Kendisi orman olur. Gidip güzel güzel trekkinginizi yapabilirsiniz. En popüler kısmı Three Sisters’dır. Aborjinlerin kutsal kabul ettiği yerlerden biridir. Bunun dışında trekking yapılabilecek bir kaç gölgesi daha bulunur. İsterseniz Sydney’den trenle bir-bir buçuk saate gidebilir, günübirlik bir gezi yapabilirizsiniz. Ya da küçük bir haftasonu kaçamağı olabilir. Sydney’de bir hafta gibi bir vaktiniz varsa gitmenizi tavsiye ederim, yoksa pas geçebilirsiniz.

Palm Beach

Northern Beaches’ın en sonuncusu, en kuzeydeki olur kendisi. Kısa süreli buradaysanız hiç bulaşmayın ama vaktiniz varsa görmek güzel olabilir. Olayı gidip orada hem denize girmek hem de deniz fenerine yürümektir. Tam deniz fenerinin oralarda manzara pek tatlıdır. Aşağıya doğru bir yanda durgun deniz bir yanda dalgalı deniz mis gibi fotoğrafınızı çekilirsiniz. Bir de Palm Beach yolu üzerinde en afillisinden evlere rastlarsınız.

National Parklar

Sydney’in altı üstü sağı solu sobe. Her tarafı national parklarla çevrili. En meşhuru Royal National Park diyebilirim. Buranın içinde de en meşhuru Figure 8 Pools. Kendisi kayanın içinde mükemmel 8 biçimli bir doğal havuz. High tide-low tide’dan oldukça etkilenir, görmek için doğru zamanda gitmeniz lazım. Bence buraya dair beklentinizi düşük tutmanızda fayda var. Tamam mükemmel 8 ama öyle çok da aman aman bir şeyi yok (yolu da pek zorlu, kayalardan zıplaya zıplaya gitmeniz gerekiyor). Yine bu parkın içinde Wattamolla Beach var, benim çok beğendiğim, az biraz da memleketimin denizlerine benzettiğim beach. Ama her zaman öyle güzel olmayabiliyor diyorlar. Neyse efendim Sydney’de iki haftadan az vaktiniz varsa bu olaylara girmenize gerek yok. 

Jervis Bay

Bir takım değişik kaynaklar diyor ki dünyanın en beyaz kumları burada bulunur. Gittim gördüm hakikaten beyaz. Önce reklamını yaptım şimdi de nedir ne değildir bir anlatayım. Burası Sydney’e yaklaşık üç saat uzaklıkla bir tatil beldesidir diyebilirim. Bir kaç kasabadan ve national parktan oluşur. Bu bölgede bir kaç farklı beach vardır. En ünlüleri Hyams Beach’tir. Benim şahsi favorilerim ise Green Patch ve Cave Beach. Green Patch, Hyams Beach’e benzer, yine aynı beyaz kumlar. Fakat hemen arkasındaki parkta binlerce (abarttı) renkli kuş görünce insan kendinden geçiyor. Cave Beach ise pırıl pırıl suların olduğu ama dalgalı bir beach. Çok iyi bodyboarding yapılıyor. Bir de şansıma dalgalardan birini yakalarken bir yunus bize eşlik etmeye karar verince ve yunus beyefendiyle yüzme şerefine nail olunca pek sevdim tabi bu beach’i. Ne kadar zaman gerekir diyorsanız bence iki-üç gün paklar sizi. Burayı bitirmeden size ilginç bir bilgi. Jervis Bay bölgesi NSW’de yer almasına rağmen National Park’a girince ACT yani Australian Capital Territory’e girmiş bulunursunuz. 

Wollongong-Central Coast-Newcastle

Bunların hepsi Sydney’in dışında kalan küçük şehirlerdir. Hepsinin Sydney gibi güzel beachleri vardır. Misal Pearl Beach. Sydney’de yaşayanlar genelde bir gidip görürler ama sadece tatile geldiyseniz gitmenize gerek yok bence.

Hunter Valley

Tekirdağ bağ evleri bölgesi. Tek farkı orada burada zıplayan kangurular. Kendisi Sydney’e yaklaşık üç saat uzaklıktadır. Gidip mis gibi bir haftasonu şarap evlerinde geçirebilirsiniz.

Kar-Kayak

İnanılmaz ama gerçek Avustralya’da kayak da yapabiliyorsunuz. Sydney’le Melbourne’ın orta noktası gibi bir yerde (Sydney’e 5-6 saat uzaklıkta) Perisher ve Tredbo diye birbirine yakın iki bölgede kayağınızı snowboardunuzu yapabilirsiniz. Tredbo’da oteller var ama genelde gidilince çevre kasabalarda (misal Jindabyne) kalınıp gün içinde trenlerle kar bölgesine çıkılıyor. Bu bölgelere gelmeden yol üstünde Cooma’da da alet edavat kiralanabiliyor: Misal Rhythm Sports. Kar bölgesinde de kiralama vardır da ben size bu Avusturalyalılar ne yapıyorsa onu söylüyorum. Sonradan bilgi kaçırdı olmasın. Genel olarak Avustralya’da kar deneyimini de tek cümleyle yorumlayacak olursam: yoklukta gideri var. Varsa vaktiniz Yeni Zelanda ya da Japonya’ya gidin, yoksa Avustralya’da kar da hiç yoktan iyidir.

Port Stephens

NSW’de gitmediğim ender yerlerden ama gidilecekler listemin başında. Tam olarak ne vadediyor bilmiyorum ama bildiğim bir şey var, o da sand dunes. Yani efendim sandboarding yapabiliyorsunuz, ATV’lerle ortalıkta gezinebiliyorsunuz ve deveye binebiliyorsunuz. Daha ne. 

Coffs Harbour

Gidin görün diye değil, sörf kampına gitmek isterseniz bu çevrede var diye yazıyorum. Ben Spot X’te azıcık bulunmuştum. Gerçi buranın yukarısında kalıyor ama olsun.

Byron Bay

Hippi town mu desem Çeşme mi desem bilemedim. İkisi de herhalde. Yani bir tatil kasabası. Popülerinden. Burası böyle Avustralya ünlülerinin de yazlıklarının olduğu bir yer diyorlar. Tabi siz bizim Bodrum misali yerler beklemeyin. Yine bulacağınız şey dalgalı deniz, havlunuzu atıp güneşleneceğiniz kumsal olur. Ama hareketliliği, orda burda takıcı tokacı tezgahlarının olması, canlı müziği falan Çeşme yani. Farkı işte çevrede dolanan hippiler ve sörf dükkanları. Hemen parantez açtım, Byron Bay’e yakın Nimbin kasabası asıl hippiliğin başkenti. Parantezi kapattım, Byron Bay’e döndüm. Burası dilerseniz sörf dersleri falan da alabileceğiniz bir yer. Sydney’e oranla beginner beachleri daha iyi diyebilirim. Ben de ilk sörf dersimi burada almıştım. Kapanış notum da Avustralya’ya tatile geldiyseniz burası öyle kesin görülecek yerlerin başında gelmiyor. Ama yaşamaya veya backpacker olmaya geliyorsanız kesin görmeniz lazım.

%d bloggers like this:
search previous next tag category expand menu location phone mail time cart zoom edit close