Avustralya’ya gelme fikrinin ilk tomurcukları filizlendiğinde de buraya ilk ayak bastığımda da bu kadar kalacağımı düşünmüyordum ama işte bugün üç yıl oldu. Öncelikle burası dünya turumun bir bacağı, biraz çalışıp para biriktireceğim bir nokta olacaktı. Sonra çalışacaktım ama öyle beyaz yakalı falan hiç değil. Mümkünse deniz kenarında bir barda ya da yoga stüdyolarında. Gezerken de çılgın gibi gezecektim hani hostellerde böyle hippi gibi. Olmadı.
Neden olmadı? İki sebebi var bence. Biri ben biri Sydney. Yaşadığın yeri değiştirince insan kendi değişmiyor. Evet bunun hep farkındaydım. Ama yolculuğu düşlerken biraz daha farklı biri olduğumu düşünmüştüm sanırım. Değilmişim. Meğerse masa başı iş yapmayı, günde sekiz saat bilgisayara bakmayı, gezerken kendi özel banyomun konforunu seviyormuşum. İstanbul’da da yaşadığım hayatı ben seçmiştim. Ama burada bir daha seçtim. Zaten pişman değildim, şimdi daha da değilim. Bir diğer sebep de Sydney tabi. Hayat rahat, insanlar kibar, her yer yeşil ve mavi falan filan da burada zaman geçirmek istemem yine de bunlarla açıklanamaz. Daha çok sebebini bilemediğim içgüdüsel bir şey gibi. Olsa olsa büyüsüne kapılmış olabilirim yani.
Peki nasıl geçti bu üç yıl? İlk yılı muhtemelen hayatımın en zor yılıydı. Çok dibe vurdum. Öyle böyle değil. Hayır başıma kötü bir şey geldiğinden değil. İşlerim hep çok rast gitti, yurtdışına giden pek çok insana oranla çoğu şey baya rahat rayına oturdu. Ama yine de zordu. Karşılaştığım her engel beni temellerimden sarstı. Çok fazla suçluluk yaşadım. Çok fazla kararsızlık yaşadım. Bazı konularda çok korkaklık yaptım. Kendimi çok fazla başarısız, çok fazla istenmiyor hissettim. Ve bunları değiştirmek için aksiyon alamadım. Buraya gelmeden önceki konfor alanımda olsam çatır çatır değiştireceğim şeyleri ya gücüm olmadığından ya da cesaretim olmadığından yapamadım. Yeri geldi yağmurda araba üstüme su sıçrattı o zaman Avustralya beni istemiyor diye ağladım. Geldiğime hiç pişman olmadım ama bunları yaşayacağımı bilsem gelemezdim diye çokça düşündüm.
Zamanla her şey kolaylaşıyor. İkinci yıl daha rahattı. Rahattı derken o eski konfor alanım, rahatlığım geri geldi gibi olmasın. Şartlarım iyileşti tabi. Ama daha çok ben belirsizlikle yaşamayı, korkularıma teslim olmayı, zayıflıklarımı kabul etmeyi ve kendime daha şefkatli davranmayı öğrendim. Misal toplantıda ‘are’ yerine ‘is’ dediğimi 8 saat sonra fark edip kendimi odama kapatıp ağlamak yerine artık aman canım diyip geçebiliyordum.
Bu yıl daha farklıydı. Kendimi varoluş mücadelesinin içinde ve sürekli darbe alıyor ve kan kaybediyor gibi hissetmedim açıkçası. Hala eskisine göre daha çok çabalamam, daha fazla şeyi kabullenmem gerektiği zamanlar oldu. Ama bu yıl fırtınanın dinip karanın ufukta gözüktüğü, ve belki de limana ulaştığım yıl oldu. En temelde, hala aynı ben olduğumu, coğrafya değişse de benim hayatı, insanların da beni görüşünün değişmediğini anladım. Hayatla olan ilişkimizde o bildiğim, desteklendiğimi hissettiğim, verdiğimin karşılığını aldığım o tatlı moda döndük.
Son olarak, eğer ki böylesi bir maceraya atılmayı düşünenler varsa tavsiye niteliğinde iki kelam edeyim. Bir, sınırlarınızı belirleyin. Ne sizin için kabul edilebilir ne edilemez, başınıza ne gelirse ‘eh be seni mi çekicem ey elalemin ülkesi’ diyip geri dönersiniz bilin. İki, kabullenin, bir an önce kabullenin. Başka bir ülkede olduğunuzu, ailenizden arkadaşlarınızdan uzakta olduğunuzu, zorlandığınızı kabullenin. Kimsenin sizi, geçmişinizi, okulunuzu, tecrübenizi bilmediğini, daha fazla yanlış yaptığınızı, ve kendi ülkenize göre daha düşük seviyede başladığınızı kabullenin. Üç, ufak ufak adımlar atın, ama atın. Bir işe daha başvurun. Bir kişiyle daha sosyalleşmeye çalışın. Bir evente daha gidin. Bir koşuya daha çıkın. Bir gün daha yataktan kalkın ve bir gün daha hayata tutunun. Sonra, üç yıl sonra, o an yaşadığınız hayata bakıp ‘vay be gerçekten o zamanlar o kadar zorlanmış mıydım ya’ diyeceksiniz.
Çok içten bir yazı olmuş yüreğinize saglik. Çoğu Avustralya’ya yerleşen veya taşınan insanlarin yazdığı gibi aman kuşlar böcekler, burda herşey çok güzel yazmamissiniz. Bu hoşuma gitti. Nereye gidersen git sen sensin. Yer değişse de aynı kişi yaşayacak olan.
LikeLike
Cok tesekkur ederim! Gercekten de oyle, her sey toz pembe degil. Her sey yine kisiye bagli. Begenmenize sevindim 🙂
LikeLike